Dijital Yaşamda İnsan Psikolojisi
Modern Teknolojinin Getirileri
Teknoloji çağında oluşumuzun hayatlarımız üzerinde bazı etkileri vardır. Arkadaşlarımız ile bir cafede otururken cep telefonlarımızın masadaki varlığı bile bizi psikolojik ve duygusal olarak etkiliyor. Cep telefonumuz olmadığı zaman kurduğumuz iletişimin tatmin edici düzeyde olmadığını fark ediyoruz.
Teknolojinin hızla gelişmesi bize hiçte lazım olmayan gereksiz alışkanlıklar kazandırabiliyor. Dijital reaksiyonların hayatımızı kolaylaştırması gerekirken büyük vakit kayıplarıyla karşılaşabiliyoruz.
Gerçek hayatta başka birinin yanında kendini rahat hissetmeyen, utangaç ve sosyal anksiyetesi olan insanlar dijital hayat sayesinde iletişim kurma yetisi kazanıyor. Bakıldığı zaman güzel bir durummuş gibi görünüyor fakat gerçek yaşamda sahip olunan psikolojik sorunların dijitalde kendini göstermeyişi kişinin dijitale olan yakınlığını arttırıyor. Sanal alemde kendini iyi hissetme durumu gerçeklerden kaçışı hızlandırdığı için kişinin sorunlarının katlanarak artmasına neden oluyor.
Dünyada temiz suya ulaşabilen insan sayısından fazla mobil teknolojilere sahip insan bulunmaktadır. Bu durum modern teknolojinin aslında ne kadar ciddi bir ilerleyiş kaydettiğini acı bir şekilde göstermektedir. Teknolojiye sahip bu kadar büyük bir kitle varken ve sayının dahada artacağı bir gerçekken bu kitlenin psikolojik olarak kontrol altında tutulması ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Psikolojik Yaklaşımla Sosyal Medya
Sosyal medya insanların yeni etkileşim ve paylaşım merkezleri. Ancak bu alanda normal hayattakinden daha cüretkar ve teşhirci davrandığımız kesin. Örneğin insanlar oldukları yerleri, hatta olmak istedikleri yerleri normal hayattaki sohbetlerinde söylemekten çekinecekleri, ayıp bulacakları şekilde deşifre ediyorlar. Hatta bu paylaşımların şeklinin kişilik tiplerine göre farklılaştığını görüyoruz.
Sosyal medyanın hayatımıza ilk girdiği dönemde paylaşımlar gizli kimlikler aracılığıyla yapılırken, bugün gelindiği noktada bizim günlük hayattaki gerçek kimliğimize yakın kimliklerimizle yapıldığını görüyoruz. “Gerçek kimliğimize yakın” diyorum, çünkü sosyal medyada sergilediğimiz kimliğimiz idealize ettiğimiz, olmak istediğimiz kimliğimizi karşılamakta. Buda birçok zaman dijitalde tanıştığımız kişinin gerçek hayatta tanıştığımızdan farklı olmasıyla sonuçlanıyor.
Dijital çağın içine doğan neslin bizden ayrıldığı en büyük noktanın buradaki ayrım olacağını düşünüyorum. Yani gerçek kimlikleriyle, sosyal medyada sergiledikleri kimlik arasında fark neredeyse hiç olmayacaktır. Buda dijitalle, gerçek hayatın daha da iç içe geçmesini sağlayacaktır.
Ünlü web psikoloğu Nathalie Nahai’ye göre de insanların dijital kişilikleri ile gerçek kişilikleri arasında çok büyük farklar var ve dijital davranışları dijital kişilikler yönetiyor. Burada tehlikeli olan nokta, sanal kişiliklerimiz ile gerçek kişiliklerimizin farklı olması. Bunu bazen istemsiz bir şekilde bazen de bastırılmış duygularımızın kontrolünde yapıyoruz. Bu noktada dijital yaşamımızda kendimizin farkında olmamız çok önemli.
İnternet Bağımlılığı
Ivan Goldberg tarafından 1995 yılında yerici bir şaka ile ortaya çıkan bu kavram şimdilerde psikologların sıkça karşılaştığı bir sorun. Bilgisayar ve interneti aşırı derecede kullanarak günlük hayatı etkilemesine neden olmak bir psikolojik sorun olarak değerlendirilmektedir. İnternete bağlı oyunların kullanımındaki artış özellikle çocukları internet ve bilgisayara bağımlı hale getirmektedir. Günde 16-17 saati bulan bilgisayar ve internet kullanımı artık çocuklar için normal görünmekte ve sosyal hayatı sıfırlamaktadır. Bu durumdan tamamen uzak durmak mümkün değil. Hiç yapılmaması gerektiğini de kimse savunmayacaktır fakat küçük yaştaki bireylerin farklılaşması ve kişilik gelişimleri için sosyal olayların önemi daha fazladır. Bu konuda aileler daha dikkatli olmalıdır.
Sosyal medya da bilgisayar oyunları gibi bir internet bağımlılığına neden olabilmektedir. Bu tür bir bağımlılığa ise daha çok genç nüfusta rastlanmaktadır. İnternet kullanımında zamanınızı harcadığınız aktiviteleri gerekli ve gereksiz diye sınıflandırarak gereksiz aktivitelerden acilen kurtulmanız gerekmektedir. Bu şekilde kendinize biraz hakim olmayı başarabilirsiniz. İnanın, sınıf arkadaşlarınızın sevgilileri, sevmediğiniz insanların gezdiği mekanlar veya yeni aldıkları bir eşya sizi hiç ilgilendirmemektedir ve size bir yararı dokunan eylemler içermemektedir.
Sosyal Medya İçerikli Psikolojik Araştırmalar
Sosyal ağlar artık hayatımızın bir parçası haline geldiler. Sahip oldukları kitleler de göz önüne alındığı zaman bu konu hakkında psikolojik araştırmalar yapılması da kaçınılmaz oldu. Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre facebook kullanımının psikolojik sorunlarla ilişkili olabileceği saptanmıştır.
BTNet’in aktardığına göre Kaliforniya State Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü olarak görev yapan Larry Rose’un yaptığı ve sonuçlarını 119. Geleneksel Amerikan Psikoloji Birliği Konvansiyonunda paylaştığı “Poke Me: How Social Networks Can Both Help and Harm Our Kids” adlı araştırma, farklı coğrafyalara dağılmış 300 gencin 15 dakikalık davranış analizleri üzerinden gerçekleştirildi.
Sonuçlara göre yoğun olarak Facebook kullanan gençlerde görülen psikolojik davranış bozuklukları şöyle sıralanıyor:
- Narsizm (kendini beğenmişlik)
- Özellikle Facebook’ta uzun süre yer alan gençlerde antisosyal eğilim, aşırı davranışlar, agresif tavırlar
- Facebook ve teknolojiyi yoğun kullanan gençlerde okuldan uzaklaşma eğilimi, mide ağrıları, uyku sorunları,
- Sinirlilik ve depresyon
- 15 dakikalık gözlem periyodu sırasında Facebook’u en az bir kez kontrol eden gençlerin ders notlarında düşme eğilimi
- Okumaya ayrılan sürede azalma
Yapılan diğer araştırmalar ise şu şekilde;
– Profesör Baroness Greenfield’in araştırmasına göre Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri gençleri ‘kimlik krizi’ne sokuyor. Bu paylaşım ağlarında fotoğraflarını paylaşan ya da bir görüşünü yazan kullanıcıların “Bakın ben buradayım” diyerek devamlı insanların dikkatini çekmek istedikleri belirlendi.
– California üniversitesinden Larry Rosen araştırmasında aşırı derecede Facebook kullanan çocukların iletişim zorluğu yaşadıklarını belirtmiştir. Bu çocukların genel özelliklerinin aşırı derecede bencil, kendini beğenmiş, aşırı sabırsız ve saldırgan olduğu gözlenmiştir.
– Georgia Üniversitesi psikologları 2008 yılında yaptıkları araştırmada, Facebook’a çok fazla güncelleme yapanların narsist eğilimde olduğu sonucuna varmışlardır. Narsistik eğilimin, uzun süreli sağlıklı ilişki yeteneksizliğini beslediğine dikkat çekmişlerdir.
– New York Üniversitesi yaptıkları araştırma sonucu, kızların çekici fotoğraf koymaya yoğunlaştıklarını, erkeklerin ise, “About me” (hakkımda) kısmında kendilerini methetmeye yoğunlaştıklarına dikkat çekmişlerdir.
– Hollandalı psikolog Paul Kirschner, ders çalışırken bir yandan da ara ara Facebook sayfasını kontrol eden öğrencilerin oldukça başarısız olduğunu tespit etmiştir. Kirschner yaptığı çalışmada, Facebook kullanıcılarının not ortalamasının 5 üzerinden 3.06 olmasına rağmen Facebook kullanmayanların ortalamasının 3.82 olduğunu tespit etmiştir.
Özellikle anne ve babaların yukarıdaki araştırma sonuçlarını iyi değerlendirmesini ümit ediyoruz, zira sosyal medya ile daha okulun ilk gününden vakit geçiren öğrencilerin hem okula alışmaları zorlaşacak hem de derslere kendini verebilmeleri güçleşecektir. Demiyoruz ki tamamen sosyal medyadan uzak olalım bu mümkün değil elbette ama her şeyde olduğu gibi burada da yani iletişim de denge gerekiyor.
Dijital Yaşam ve Bilinçaltı
Sosyal medya paylaşımlarındaki siz, gerçek siz misiniz, yoksa bu mecralara yansıttıklarınız bilinçaltınızın bir yansıması mı? Uzmanlar, ruhsal sorunları olan kişilerin sosyal medyadaki paylaşımlarının gerçek kişiliklerini ortaya çıkarabildiğini düşünüyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ruhsal sorunları olan kişilerin sosyal medyadaki paylaşımlarının gerçek kişiliklerini ortaya çıkarabildiğini söylüyor. Tarhan, hayatın bir parçası haline gelen sosyal medyanın bilinçsiz kullanılması halinde kişinin olumsuz etkileneceğini belirterek, bilinçsiz kullanılan sosyal medyanın kişilik gelişimini tamamlayamamış gençlerde ya da ruhsal sorun yaşayanlarda farklı etkiler yaratabileceğini belirtiyor.
“Bazı kişiler, belli bir güç ve kontrol ellerine geçtiği zaman bastırdığı duyguları, yaptığı rolleri, daha çok ortaya çıkarıyorlar.”
Tıpkı alkol alan bir insan gibi, sosyal medyaya giren bir kişinin de bastırdığı duyguları, korkuları ve gerçek kişilikleri ortaya çıkabiliyor. Özellikle gençler ya da olgunlaşmamış kullanıcıların kendilerini o anda güvende hissetmesi, sosyal medya içerisinde rahatlıkla kimliğini saklayabileceğini düşünmesi, normal hayatta söylemediği yalanları söylemesine ve içindeki sahteciliği ortaya çıkarmasına neden olabiliyor. Bu nedenle sosyal medya, özellikle kendini güvenli hissederken insanın çok güvensiz şeyler yapmasına neden olabilir.
Kişi bir insanın yüzüne karşı söyleyemediği şeyi sosyal medyada rahatlıkla söyleyebiliyor. Sosyal medya rastgele konuşanın bilinçaltını ortaya çıkarıyor. Dürüst olmayan bir kimse sosyal medyada çok daha kolay anlaşılıyor. Sabah söylediğini akşam farklı söyleyebiliyor.
Sosyal medya kişinin psikolojik sağlığını olumlu veya olumsuz etkileyen önemli bir araçtır. Bu nedenle sosyal medya hesaplarının ziyareti ile ilgili kişinin kendini disipline etmesi gerekiyor. Kişinin kendisi ile ilgili farklı ilgi alanlarını geliştirmesi, internet üzerinde geçirilen zamanın bir kısmını yeni yeteneklerini keşfetmeleri üzerine harcanması daha doğru olacaktır.
Facebook Aşkları
İnternet mekanlarının dinamik oluşumu, kişiler arası etkileşimi ve iletişimi yeni biçimlerde etkilemekte ve zaman-mekan sürekliliğinde gözle görülür bir değişim meydana getirmektedir. Bu değişim, zamanın geride bırakıldığı siber alanın sanal dünyasında, yeni bir kişiler arası ilişki duygusunu yaratmaktadır.
Geçmişte yüz yüze yürütülen ve kurulan ilişkilerin yerini, artık sosyal teknolojinin ürettiği yeni bir ilişki tarzı almaktadır. Sosyal paylaşım ağları üzerinden giderek daha fazla insan romantik ilişki kurmaktadır. Bu ağlar arasında Facebook, ortak ilgi alanları olan insanları bir araya getiren bir medya ortamı olarak dikkat çekmektedir.
İnsanlar facebook içinde romantik beklentilerine cevap alamadığı için depresif psikoz, halüsinasyon, insomni gibi stres verici sorunlarla karşılaşmaktadır.. Sanal ortamda sevgi açlığı ve duygusal boşluğu doyurma gayreti, gerçek dünyada bir karşılık bulamadığı için ortaya ruhsal sorunlar çıkmaktadır.
Neden Paylaşım Yapıyoruz?
New York Times tarafından yapılan detaylı bir araştırma, sosyal ağlardaki paylaşma eyleminin ardında nelerin olduğunu bizlere gösteriyor. Araştırmaya göre kişilerin paylaşım yapmalarının ardındaki sebepler şöyle:
Eğlence: Kullanıcıların %49’u faydalı veya eğlenceli gördüğü içerikleri (ürünleri) diğer kişilere ulaştırarak, onların fikirlerini değiştirmek veya bir eyleme zorlamak için paylaşım yapıyor.
Kendini tanımlama: Kullanıcıların %68’i kendilerini tanımlamak ve ilgilendiği şeyleri diğer kişilere göstermek amacıyla paylaşım yapıyor.
İlişkileri güçlendirme: Kullanıcıların %78’i diğer kişilerle bağlantı halinde olmak için internette bilgi paylaşımı yapıyor.
Kendini kabul ettirme: Kullanıcıların %69’u aidiyet hislerini güçlendirmek için paylaşım yapıyor.
Destekleme: Kullanıcıların %84’ü önem verdiği problemlere destek olmak için paylaşım yapıyor.
Yapılan bir başka ankete göre ise kullanıcıların paylaşma sebepleri şu şekilde sıralanıyor:
- İlginç şeyler paylaşmak için (%61)
- Önemli şeyler paylaşmak için (%43)
- Komik şeyler paylaşmak için (%43)
- Kendisini ve inandığı şeyleri anlatmak için (%37)
- Ürün, servis, film, kitap vs önermek için (%30)
- Bir organizasyona, inanca vs destek vermek için (%29)
- Benzersiz şeyler paylaşmak için (%26)
- Ne yaptığını göstermek için (%22)
- Bir konuya veya sohbete katkıda bulunmak için (%20)
- Bir şeyi bildiğini göstermek için (%10)
- Bu sebeplerin ülkeden ülkeye değiştiğini de belirtmek gerekiyor.
Gönderilerin paylaşılması durumu ise insan duygularında çeşitli etkilere sebep oluyor. Paylaşım sayısının artması, korku veya öfke gibi yüksek seviyede uyarılan duyguları tetiklediği gibi; üzüntü veya tatmin gibi düşük seviyede uyarılan duyguları da tetikliyor.