Yeni Nesil Tüketiciler Markalardan Ne Bekliyor?
Sürdürülebilirliği stratejisine dahil etmiş olan markaların her zaman için bir adım sonrasını düşünmeleri gerekiyor. Şimdi karlı olan şirketiniz bundan 5 sene sonra da karlı olacak mı?
Bu durumda bahsi geçen “bir sonraki adım” yeni nesil tüketicileri, yani 5 sene sonra tüketim gücüne sahip olacak kişileri nasıl etkileyebilecekleri olmalı.
1980 ve 1995 yılları arasında doğan Y jenerasyonunun istekleri ve arzuları bugünlerde markaların en çok dikkat kesildikleri konu haline geldi. Araştırmalara göre Y nesli 2018 yılı itibarıyla bir önceki nesilden daha fazla harcayacak ve 2025 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 25’ini oluşturacak. Yani şu anda 18-33 yaşları arasında yer alan bu nesli göz ardı etmeniz mümkün değil. Peki bu neslin en belirgin özellikleri neler, markalardan ne bekliyorlar?
Deneyim yaşamak istiyorlar
İnternetin varlığı sayesinde yeni nesil istediğini istediği zaman arayarak bulabilen bir nesil. Dolayısıyla artık bilgiye ulaşmak önceki nesillerde olduğu gibi onlar için bir problem değil. Artık mevzu bu bilgiyi nasıl ediniyor oldukları ve sonrasında bu bilgiyi aksiyona dönüştürme deneyimleri.
Bu bilgi dediğimiz kampanya bilgisi de olabilir, sınava çalışırken bir problemin çözümü de olabilir, bir ev aletinin nasıl kullanılacağı da olabilir, alışveriş sırasında ya da sonrasında aldıkları hizmetin kalitesi de olabilir… Örnekler çoğaltılabilir, aksiyonun olduğu her noktada deneyim de var.
Satış görevlisi olmayan mağazalar, insansız ödeme, mağaza içi navigasyon… Hepsi de birer deneyime aracılık ediyor ve markalar aldıkları pozitif geri dönüşün de etkisiyle konsept fikirlere ağırlık vermiş durumdalar.
Kendilerini göstermek, fark edilmek istiyorlar
Bir kısmını Y neslinin oluşturduğu yerli bir araştırma bu konuda size fikir verebilir: Secretcv’nin yaptığı araştırmaya göre çalışanların yüzde 85’i kendi işini kurmak istiyor.
Fark edilmek, yükselmek, övülmek istiyorlar. Kafaları biraz karışık olabilir ama mazur görün; başarı hikayeleri ile ve her daim başarılı olma zorunluluğu ile büyüdüler. İçinde yer aldıkları her mecrada yorum yapabilme lüksleri var. Yaptıkları yorumlar like alsın, retweet çeksin derdindeler. Bunlar en ufak örnekler.
Y nesli araştırmasından da bir paragraf paylaşalım:
Türkiye’de Y kuşağının en büyük hedefi yüzde 86 ile “ev sahibi olmak”. İkinci sırada yüzde 82 ile “iş yerinde güçlü bir unvana sahip olmak” ve üçüncü sırada yüzde 80 ile “yüksek maaşlı bir işte çalışmak” geliyor.
Seksi markalar, ilgi çekici kampanyalar, havalı reklamlar ve aslında statülerini besleyecek her ürün ve deneyim onların tercihlerinde 1-0 önde başlıyor. Y neslinin dikkatini çekmek ve onları fark ettiğinizi ispatlamak kelimelere dökerken bu kadar basit ama uygulamada son derece kompleks bir süreç.
İletişim kurma peşindeler
Burada özellikle “user generated content” yani kullanıcının içerik üretmesi kavramının büyük etkisi var. Web 1.0 olarak da adlandırılan ve yalnızca “elit” bir kesimin içerik üretebildiği zamanlardan, artık her kullanıcının anında internette yer alabildiği ve içerik üretebildiği Web 2.0 dönemine geldik. Web 2.0 dönemi teoride kullanıcıların içerik deryasına içerik katması anlamına geliyordu ancak pratikte yorum bırakma, şikayet etme, status yazma gibi mikro ölçeklerde de hayat buldu. Bunun diğer bir anlamı ise markalar için tüketicilerin kendileriyle iletişim kurmasıydı.
İletişim kurmak yalnızca pozitif yorumda bulunmak demek değil. Yemeksepeti’nin yaşadığı dava olayını hatırlayın. Y nesli üyesi olduğunu bildiğimiz bir kişi, Yemeksepeti üyesi olan bir restoran ile negatif geri dönüş üzerinden iletişim kuruyordu. Sonuç ise bir PR felaketi haline geldi.
Y nesli araştırmasından son bir kesit daha paylaşalım:
Türkiye’deki Y nesli gençlerin yüzde 78’i markaların geziler, eğitimler, koçluk gibi aktivitelerle onlara farklı deneyimler sunmasını, yüzde 76’sı ise markaların burs vs. gibi yollarla kendilerini finansal olarak desteklemesini istiyor.
Türkiye’de ise özellikle KOBİ’lerin dijital dünyadaki varlıkları çok ama çok zayıf. Birçoğunun iletişim kanalları kapalı, mobile optimize değiller, sosyal medyada yer almıyorlar. Bunlar da düşük deneyim, düşük iletişim, kötü marka deneyimi demek.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi sürdürülebilir kazancı ve marka algısını hedefleyen şirketlerin, yani gelecekte de var olmak isteyenlerin yeni nesil tüketicileri anlaması, alışkanlarını öğrenmesi gerekiyor. Hiçbir nesil bir öncekiyle aynı değil.
Dolayısıyla eski taktikler yeni dönemde işe yarayamayacak. Yeni nesilleri sürekli gözleyerek yeni taktikler geliştirmeli, stratejinizi yenilemelisiniz.